SARAÇOĞLU ÇOCUK YUVASI
- Kategori : 2008,Gazete Yazılarım,Şubat
- Yorum Yok
- Ekleyen : Nurhayat VAROL
- Okunma :1.737 kez okundu
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yaşayan ailelerin birçoğunun çocuk sayıları alışılagelmişin çok üzerinde olabiliyor. Ailelerin 5-6 çocuklu olması doğal bir sayı olarak algılanıyor. Özellikle kırsal kesimlerde çocuk sayılarının onlu rakamlarla telâffuz edildiğini de görüyoruz. Erkeğin egemen olduğu, tarıma bağımlı, dogmatik özellikler taşıyan Feodal toplumlarda çocuk sayılarının fazlalığı güç sembolüdür. Bölgede erkek çocuğa karşı gösterilen pozitif ayrımcılık, çocuk sayısının artmasının nedenleri arasında sayılabilir.
Bölgemizde erkek çocuk sahibi oluncaya kadar ardı ardına çocuk doğuran kadınların sayısı dikkat çekicidir. Öyle ki peş peşe kız çocuk doğuran kadınların üzerine ikinci, üçüncü ve hatta dördüncü evliliklerini yapan erkeklere dahi rastlanılabilmektedir. Çocuk sayılarındaki anormal artış, zaten geçim sıkıntısı içerinde bulunan ailelerin ekonomik olarak tümüyle çökmelerine neden olabiliyor. Geçim derdine düşen aileler, küçük yaşlardaki çocuklarını ağır işlerde çalıştırmaya zorlayabiliyor. Bu yüzden bölgemizde çocuk işçiliği yolu ile sömürülen çocuk sayıları yüksek seviyelerde izlenmektedir.
Çocuk sayısının fazlalığı, birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. Çocuklarının geçimlerini sağlayamayan aileler arasında boşanma olaylarının vuku bulduğu, ortada kalan çocukların çocuk esirgeme yurtlarına terk edildiği, sokaklara terk edilen bazı çocukların ise madde bağımlısı veya yasal olmayan şekilde yaşamlarını sürdürdükleri bilinmektedir. Bugün özellikle büyük şehirlerde terör estiren kapkaççıların yaşam profilleri yukarıda anlatılan aile yapılarından kaynaklanabildiğini söylemek, abesle iştigal değildir.
Sokağa terk edilen çocuklarının büyük bir bölümü, toplumların başına dert olmaktadır. Bu yaşam biçimi kendi tercihleri asla olamaz! Bir an için empati yaparsak, o çocukların yerinde biz olsak, yaşam mücadelesi verirken bizler de acaba kapkaççılığı tercih etmek zorunda kalabilir miydik diye düşündüğüm zamanlar olur! Ya da bir çetenin pençesinde, verilen talimatlar doğrultusunda hırsızlık yapmak zorunda kalan ve her gün tiner koklayan zavallı bir çocuk yerine koyun kendinizi?
Yukarıda sayılan olumsuz manzaralardan çocuklarımızı korumak istiyorsak, toplumsal bir sorun haline gelen ve başıboş diye nitelendirebileceğimiz çocuklara sahip çıkmak zorundayız. Sadece kendi çocuklarımızı korumakla, onlara iyi bir tahsil yaptırarak iyi bir gelecek hazırlamakla, vicdani huzuru yakalayamayız.
16 Şubat 2008 Cumartesi günü Üniversite Mensupları Kadınlar Kolu olarak Saraçoğlu Çocuk Yuvasında bulunan çocuklardan Ocak-Şubat aylarında dünyaya gelen yavrularımızın doğum günlerini kutlarken, bir anda yukarıda anlattığım çocuk profilleri gözümün önünden geçti. O yuvadaki bir çocuk kendi çocuğum da olabilirdi. Ama Saraçoğlu Çocuk Yuvasındaki çocuklar çok da şanslı sayılırlardı. Onların sıcak bir yuvaları vardı, eğitimlerine devam edebiliyorlardı, bazen sivil toplum örgütleri tarafından, bazen duyarlı vatandaşlar tarafından doğum günlerini kutlayan, bayramlarda ziyaret edip hediye getirenleri vardı, onları ziyaret edenleri vardı. Şanslı sayılacak durumda gibi görmek istesemde değillerdi. Bir annenin çocuğunu bağrına basmasının ne demek olduğunu, ne kadar anlamlı olduğunu nasıl göz ardı edebilirdim ki… Ama ya sokak çocuklarının? Gözlerim sonsuzluğa dalıp giderken, yanaklarımdan süzülen iki damla gözyaşımı ellerimle sildiğimde madalyonun diğer yüzünü oluşturan çocuk dünyasının bu acımasız yönünün beni gerdiğini fark ettim.
Etiketler |
Yorumlar
Yorum Yapın !
Yorum yapmak için oturum açmalısınız.