Öğr.Gör.Nurhayat VAROL- Kişisel Web Sayfası

DİYARBAKIR’DA NOSTALJİ

08
Mayıs
2013

İlk üniversite tahsilimi Diyarbakır’da yapmıştım. Öğrenci olaylarının çok yoğun olduğu yıllardı. Bitmeyen boykotlar,  okulumuzun bahçesinde boykotu desteklemek adına zorunlu alıkoyulduğumuz zeytin-ekmek yiyerek geçirdiğimiz günler, güvenlik açısından biz kız öğrencilerin nöbet tutmak zorunda oldukları yurt odaları, işitmeye alışık olduğumuz patlama sesleri, memleketlerine göre sınıflandırılıp bıçaklanan öğrenciler o kadar iz bırakmıştı ki…. Bu nedenlerden olacak ki öğrencilik hayatım yurt ve okul arasında geçmişti.

Öğrenciliğim bittikten sonra birkaç defa Diyarbakır’a gitmiştim. Yine Siirt’e her geliş ve dönüşte Diyarbakır’dan transit geçmiştim.  Ancak şehrin çok büyüdüğünü görebiliyordum.  O zaman şehir dışında kalan havaalanı dahi artık şehir içerisinde kalmış. Diyarbakır’ın yeni yerleşkesini tanımak mümkün değildi. Geçen hafta sonu Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesinin düzenlediği bir sempozyuma eşim ile gittim. Yıllar önce ayrıldığım Diyarbakır’ı aramaya başladım. Sur içindeki yerleşkeyi hemen hemen aynı  buldum.  Benim için nostalji oldu.  Ama bir çok güzellikleri o zaman görmediğimi ya da göremediğimi anladım. Gördüğümüz, ulaşım için geçtiğimiz surlardaki kapılardı. Kaldığım 2-3 günlük sürede zaman tünelinde yolculuk yaptım. Gördüm ki; Diyarbakır’da yerli ve yabancı turist için o kadar çok gezilecek yer var ki. Gezdikçe tanıdıkça ülkemizden, bölgemizden gurur duymamak mümkün değil! Yıllar önce üniversite tahsilimi yaptığım Diyarbakır o zaman bizim için öğrenci kentiydi. Biz öğrencileri ne ilgilendirirdi? Okulumuz, barınacağımız yer, yemek yenecek yer, ulaşım, halkın genel yapısı ve güvenlik idi. Ama yaş ilerledikçe, çevreyi gördükçe, bilinç değiştikçe bir şehrin sahip olduğu daha farklı özellik ve zenginliklerini  görmek mümkün olmaktadır.

Diyarbakır Surları, Hasan Paşa Hanı, Sülüklü Han, Diyarbakır Ulu Camii, Dört Ayaklı Minare, Cahit Sıtkı Tarancı Evi Kültür Merkezi, müzeler, 10 gözlü köprüsü ile Diyarbakır tarihi zenginliklere bürünmüş.

Dört ayaklı minarenin Akkoyunlu Sultanı Sultan Kasım tarafından 1500 yılında yaptırıldığı kaynaklardan öğrenilmiştir. Şimdi görüldüğünde yıllara meydan okuyan yapısıyla yüzyıllardır değişen iklime, tabiat olaylarına karşın deforme olmadan dört kalın sütun üzerine oturtulmuştur.

Kenti sarmalayan surlar restorasyon çalışmaları ile ayakta durmaktalar. Surlarda irili ufaklı çok sayıda kapılar bulunmaktadır. Dışa açılan kale kapıları ve şehre açılan kale kapıları bulunmakta. Dağkapı diğer adıyla Harput Kapısı, Urfa Kapı, Mardin Kapı, Dicle Kapısı (Yeni Kapı), Simar Kapı, Çift Kapı, Tek Kapı bulunmaktadır. İçe açılan kapıları da Küpeli Kapısı, Saray Kapı, Kulfa Kapısı gibi küçük kapılar bulunmaktadır.  Her kapının anlamı ve iştihamı büyüktür. Örneğin eskiden önemli mahkemelerin Dağ Kapı meydanında yapıldığı bilgisine kaynaklarda ulaşılmaktadır.

Yıllar önce farketmediğim hanlar şimdi cıvıl cıvıl, hayat dolu yerler olmuş. İçerisinde otantik kahvaltı salonları, yöresel ürünlerin satıldığı mağazalar, çay ve kahve içilebilen ortamlar oluşturulmuş. Tadına doyum olmayan dibek kahvesini taşların serinliğiyle hanlarda içmek bir başka lezzetti demeden geçemeyeceğim.

Gazi Köşkü bir başka güzel.  Diyarbakır’da gördüğüm önemli bir değişiklik, açılım sürecinde birçok yerli turist kafilesiyle karşılaşmak oldu. Bir kaç günlüğüne de gelseler kente ekonomik açıdan mutlaka katkıları olacaktır. Paha biçilmeyen yönü, gelenlerin gidecekleri yerde yapacakları tanıtımdır.

Ülkemizin her bir köşesi tarih kokuyor, el emeği kokuyor, vefa kokuyor, eşi benzeri, kopyası olmayan yerler. Tarihi, doğa ve insani değerlerimizi yabancı ülkelere gittikçe ülkemi çok daha iyi anlıyorum. Güzellikleri birlik beraberlik içerisinde yaşayacağımız günlere sahip olmamız dileğimiz bitmesin.

Yaklaşan anneler günü vesilesiyle bütün ANA’ların anneler günlerini kutlar saygılarımı iletirim.

Etiketler

Yorumlar

Yorum Yapın !

Yorum yapmak için oturum açmalısınız.