DİZİLER TOPLUM YAPISINI ETKİLİYOR MU?
- Kategori : 2019,Aralık,Gazete Yazılarım
- Yorum Yok
- Ekleyen : Nurhayat VAROL
- Okunma :490 kez okundu
Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgelerindeki bazı illerde televizyon yayınları 1973-1974 yıllarında haftada iki veya üç gün paket yayın yaparak yayına başlamıştı. O zaman her evde televizyon bulunmazdı. Her evde olmayışı, genelde ekonomik sıkıntıdan kaynaklanmıyordu. Televizyon ihtiyaç olarak düşünülmüyordu. Hatırlıyorum Elazığ’da haftada iki gün Diyarbakır’dan paket yayınlar yapılırdı ve karlamalı izlenirdi. Evimiz sinema salonu gibi olur, yakın akrabalar ve komşular TV izlemek için gelirler, sıralı oturarak film izlerlerdi. Kardeşimle birlikte çay, meyve servis yapmaktan TV izleyemez ve “keşke artık yayınları kesseler” diye kendi aramızda konuşurduk.
Çok kısa süre sonra artık aileler televizyonun gerekliliğinin farkına vardılar ve televizyon satışları tırmanışa geçti. Çok geçmeden 1980’li yılların başında renkli yayınlar başlayınca, artık ikinci televizyonlar alınmaya başlandı. Evlerde nerdeyse her odaya, mutfağa televizyonlar konulmaya başladı. Televizyon programları çeşitlendikçe çeşitlendi. Haber, belgesel, müzik programlarının yanında, eğitim anlamında programlar yapılmıştı. Yetişkinler için okuma yazma kurslarını takip edenlerin okuma yazmayı öğrendiklerini biliyorum. Açık Öğretim Fakültesinin müfredatındaki bazı dersler, yine bir kanalda yayınlanarak eğitim gören öğrencilerin izlenmesi sağlamıştır.
24 saat yayın yapan, uydu ile dışarıya açılan ve dünyanın her bir yerindeki TV kanallarını evimize getiren teknoloji, artık hayatımızın içerisinde iyice yerini aldı. Artık belli kanallarda belli programlara ancak vaktimiz yetiyor.
1970’li yıllarda sadece haftada bir gün yayınlanabilen bir ya da iki dizi heyecanla beklenirdi. Günümüzde dizi furyası başladı. Her akşam her kanalda bir- iki dizi yayınlanarak izleyicileri ekrana bağlamaktadırlar. Artık insanlar, arkadaş ziyareti veya davet edecekleri misafirleri dizilere göre ayarlamaktadırlar veya ziyaretlerde gözler yine ekranlardan uzak tutulamıyor. Sohbet olayı artık bitti. Değil misafirlikte, aile içerisinde de aynı durum yaşanmaktadır.
Bazı dizilerde gerçek hayattan kesitler, her yaş ve sosyal yapıya uygun ders verici sonuçlar var. Ancak hızla çoğalan dizilerin bazıları çarpık ilişkiler, kötü örnekler, gelenek ve kültürümüze aykırı davranışlarla toplumun dengesini bozmaktadır. Bazı diziler toplumun kültürel temeline dinamit koyduğu gibi geleceğimizi emanet edeceğimiz gençlerimizi de yanlış yönlendirmektedir. Çarpık ilişkiler, zina, nikâhsız yaşam, aldatma, lüks yaşam, hesapsız zenginlik, konaklardaki yaşam gibi konular bazı dizilerin ana temasını oluşturuyor. Erkeği paylaşamayan kız kardeşler gibi çirkin konuların işlendiği diziler yeter artık dedirtiyor. Dizilerde erotizm zaten var. Televizyon dizilerinin bir kısmında çarpıklıkkar var. Çarpıklıkların önüne geçilmez ise geleceğimizden nasıl emin olabiliriz?
Çocuklar ve gençler çok çabuk etkilenmektedir. Modayı dizilerden takip ederek bazen kendi bütçelerinin çok üzerine çıkabilmektedirler. Dizilerde toplum olarak ahlak sınırlarını aşan bazı davranışlar normalleştirmeye çalışılmaktadır. Hayal dünyasındaki yaşam bazen daha cazip geldiği için gençler ya da çocuklar ikilem arasında kalarak aileleri ile aralarında problemler büyümektedir.
Çocuklar, gençler dizilerde kendilerine rol model seçerler. Davranışlarını, duygularını, kıyafetlerini hatta konuşmalarını dahi taklit etmektedirler. Örneğin; bir dizide başrolde oynayan Polat Alemdar rolündeki Necati Şaşmaz’ın siyah takım elbisesi, siyah paltosu, yürüyüşü gençlerde o imajın yayılmasına neden olmuştu.
Kimliğini bulamamış gençlerde, özellikle kız çocuklarında özentinin doğmasına ve arayış içerisine girmelerine neden olabilmektedir.
Evden kaçışlar, aileyi beğenmeme, sınırsız istekler, kendisinden başkası olma hevesi, hırçınlık, beğenilme telaşı derken, nerdeyse kendisini dizinin oyuncusu olarak görüyor ve gerçek hayatta uygulamaya başlıyor.
O nedenle diziler reyting uğruna kültürümüz ile bağdaşmayan aykırı konuları yıllarca işlememeliler.
Elbette hayat dersi veren, izleyicinin dizi konusunda kendisini bulduğu ve ders çıkardığı aile yapımıza uygun diziler de var.
Dizilerde büyük tehlike entrikaları ile dolu sahnelerde çocuk oyuncuları görmek canımı acıtıyor. Birçok dizide rol verilen çocuklar saatlerce sette kalmak zorundalar. Her ne rol verilmiş ve nasıl bir ortam ise yaşamın sadece ondan ibaret olduğunu düşünebilir. Çocuklara verilen roller figüran gibi 1-2 defalık rol olsa sıkıntı olmayabilir ama başrol gibi rol biçiliyor.
Çocuk istismarından söz ediyoruz. Çocuk istismarı denince ilk akla gelen cinsel ve fiziksel istismardır. Düşünüyorum da eğer reyting, kazanç sağlama uğruna çocuklarn yaşlarına uygun olmayan rolde ve ortamda çalıştırılması, saatler süren çekimler, yetişkinlerin bazen kendi aralarında bağırıp çağırmaları, argo konuşmaları, olabilecek bazı kötü alışkanlıkları onların psikolojik yapılarını etkilemek de bir çeşit çocuk istismarı değil midir?
Dizilerde oynayan çocukta dışarıda tanınma onda “şöhret oldum” duygusunu oluşturur ve kendisini ayrıcalıklı görür. Kazandığı paranın o yaştaki çocuk için yararı yok, zararı vardır. Artık para da kazanınca okul başarısını arka plana atabilir.
Yaşına uygun olmayan ve uzun vadeli dizi çalışmaları duygusal ve mantıksal gelişimini tamamlayamamış çocuklarda onarımı zor travmalara yol açabilir.
Diziler mi toplumu, toplum mu dizileri etkiliyor tartışması yapılabilir, ama çocuklarımızı uzun vadeli çekimlerden uzak tutalım.
Etiketler |
Yorumlar
Yorum Yapın !
Yorum yapmak için oturum açmalısınız.