EĞİTİM MODELLERİ
- Kategori : 2012,Eylül,Gazete Yazılarım
- Yorum Yok
- Ekleyen : Nurhayat VAROL
- Okunma :1.795 kez okundu
Eğitim sistemimizde sık sık yapılan değişiklikler; velileri, öğretmenleri güç durumda bırakmaya neden olabilmektedir. 1997 yılında TBMM’de büyük tartışmalardan sonra kabul edilen sekiz yıllık zorunlu eğitim, çok da hazır olunmadan uygulanmaya başlanmıştı. O zamanki itirazların başında eğitimin kesintisiz olması geliyordu. Tartışmalardan sonra hayata geçen 8 yıllık kesintisiz eğitim modeli 1998 yılından itibaren faydaları gözlendiği için kayıtlar artmaya başladı. 1 yılda yaklaşık 1.2 milyon öğrenci artışı oldu. Sınıflar kalabalıklaştı. Öğretmen ihtiyacı bir anda oldukça arttı. Bu açığı gidermek için Eğitim Fakültelerinin sayıları arttırılarak mezun olan öğretmenlerin görev yapmaları planlandı ve 190 bin öğretmen kadrosu ilan edildi.
8 yıllık kesintisiz eğitim sürecinde yapılan bilimsel anket sonuçlarına göre; 1985 yılında 12-14 yaş arasında olan kızların bu yaşlarda evlenenlerin sayıları 16 binli rakamlarla ifade edilirken, 1990 da 10 bin ve 2000 yılında ise yaklaşık 8 bin civarında gerçekleşmiştir. 15-19 yaş arasındaki kızların yine aynı yıllardaki istatistiki bilgilerine bakılırsa, sayılarının 1985,1990 ve 2000 yıllarında birbirine çok yakın olduğu tespit edilmiştir. Bu verilerden şu sonuç çıkarılabilir. Özellikle kırsal kesimde kız çocuklarının erken yaşta gerçekleştirilen evliliklerini kesintisiz eğitim o yaşlarda engellemiştir.
8 yıllık kesintisiz eğitim hedefine ulaşmışken eğitim sisteminde yapılan değişiklikle tekrar belirsizlikler başladı. 4+4+4 modeli önce kafaları karıştırdı. Velileri tedirgin etti. Okulların yapılanmalarını yeniden değiştirdi. Her şey sil baştan oldu. 66 aylık çocuklar ile 78 aylık çocukların aynı sırayı paylaşması, bu düzeydeki çocuklar açısından zor değil mi? Zaten büyük bir özveriyle çalışan 1. Sınıf öğretmenlerinin kara kara düşünmemeleri mümkün mü? Büyük yaşlarda 10 ya da 20 ayın hiç önemi yokken, küçük yaşta aradaki 20 ay nasıl kapanacak? Öğretmen miniklere resim boyamayı yani okul öncesi etkinlikleri yaptırırken, 72 aylık veya daha büyük çocuk ne yapacak? Ya da tersini düşünelim.
Okullar hazırlıksız yakalandı. Kapanmış olan ortaokul kısmı tekrar hayata geçti. İlköğretim 4. Sınıftan 5. Sınıfa geçtim diyen çocuk, kendisini ortaokul dengi eğitim sisteminin 2. Kısmında buluyor. Eğitim başladığında, 2. Kısma hazır olamayan bir çok okul vardı. Dolayısıyla öğrencilerin bir kısmı ilk hafta, bir yıl önceden gittikleri okullarına gitmek zorunda kaldılar. Bu durum idarecileri, velileri ve çocukları belirsizlik içerisine gömdü.
Minik çocukları anneleri okula bıraktıkları zaman resmen eziyet çektiklerine şahit oluyoruz. Annesinin eteğine yapışıp hıçkırarak ağlayan ve “anneeeee beni bırakma” diye avazı çıktığı kadar bağıran çocukları her gün okulların kapısı önünde görmek mümkün. Okula bırakıldıktan sonra bir türlü ağlamasını sonlandırmadığı için velilerin acilen okula çağrıldığına şahidiz. Okul atmosferini fobiye dönüştüren çocuk ilerleyen zamanda okula uyum sürecinde sorun yaşamayacak mı? Oyun oynama yaşındayken, yani 5.5 yaşında çocuğu okul sıralarında saatlerce oturtmak ne kadar doğru? Onun fiziksel görüntüsünden ziyade psikolojik yapısı ön planda olmalı. Tamiri mümkün olmayan yaralar açmasın. Zaten uzun eğitim öğretim dönemi yaşayacak birey çocukluk yaşını, okul sorumluluğunun olmadığı yaşlarını hatırlayamayacak.
Şu haliyle bir çok sorunu birlikte getiren bu eğitim modeli umarım ilerleyen yıllarda beklenen meyvelerini verecektir diye umut etmekten başka diyecek bir şey yok. Çok değişken olan MEB’nın sürprizlerini beklemeye devam edelim!
Etiketler |
Yorumlar
Yorum Yapın !
Yorum yapmak için oturum açmalısınız.