Öğr.Gör.Nurhayat VAROL- Kişisel Web Sayfası

EVLAT SEVGİSİ

23
Ocak
2013

Evlat sevgisi nedir? Hasretlik nedir? Analık nedir? Babalık nedir? Aile nedir? Sıcak yuva nedir? diye insanın içini ısıtan bir sürü soru ve duygusallıktan insanın burnunu sızlatan cevapları vardır.  Artık kendisi de bir baba. Ancak benim için  halen o çocuk. Bazen zaman tüneline daldığımda çocuklarım ile ilgili anılarımı şöyle tanımlarım. Çocuklarımın evde kaldıkları 20 yıl için sadece çok güzel ve etkisi altında kaldığım bir film izlemek kadar kısa süreç  diyorum.

Oğlum 10 yıl önce 20 yaşında Üniversiteden mezun olduğunun ertesi günü Amerika’ya dil öğrenmek için uçmuştu. O gün zaten onun yuvadan uçtuğunu kabullenmiştim. O ülkeye gidenlerin  bir çoğunun başarıyı yakaladıktan sonra geri gelmediklerini biliyordum. Gerçek de öyle oldu. Dil eğitimi için giden oğlum akademik  çalışmalarını orada yaptı. Eğitimi sırasında evlendi, bir üniversitede akademisyen olarak çalışmaya başladı, baba oldu. Zaman bazen o kadar çabuk geçiyor ki! Oysa bazen de takvim yaprakları sanki yerinde duruyordu. Gidişinin ilk yılı, tarihler ilerlemiyor gibiydi. Artık orda kalmasını kabullenmekten başka yapacağım bir şey yok. Ondan iyi haber, en büyük mutluluk biz anne baba için. Sık sık karşılıklı gidiş gelişler bizi mutlaka rahatlatmıştı. Bu anlamda kendimi iyi hissettiğim zamanlarım artık çoktu.

Ne zaman ki özel bir gün olur yine bir anne duygulanır. 20 Ocak tarihi okyanus aşırı uzaklıkta olan oğlumun doğum günüydü. 10 yıldır çoğunlukla ayrı geçirdiğimiz doğum gününde duygulanmamak mümkün değil! Ama daha rahatım, çünkü artık yanında kızım (gelin ifadesini çok sevmediğim için kızım diye hitap ederim)ve dünya tatlısı Arda’m var. ABD ile olan saat farkından dolayı onlar uyurken sosyal ağlarda doğum günü uyarısı gelince oğlumu gecenin bir saatinde kutlamak için yazmaya başladım. Hamilelik sürecimden bugüne kadar olan süreç  film şeridi  gibi gözümün önünden geçerken, gözyaşlarıma hakim olmadan duygularımı ve yaşadıklarımızı içimden geldiği gibi bir kaç satıra sığdırıp uyudum. Sabah uyandığımda sayfamda bana sayısız mesajlar ve telefon ile arayıp “Bizi güne ağlayarak başlattın, çok duygulandık” diyen dostlarımın paylaşımları beni daha çok duygulandırdı.  Yaş ilerledikçe bu defa da anne baba çocuğunu daha çok arar oluyor, yani roller değişiyor diye düşünüyorum.

Analık kutsal, evlat da baldan tatlı deriz.  Analık korumacılığı hamileliğin ilk gününden ölünceye kadar devam ediyor. Evlendikten sonra her kadın gibi anne olmak istemiştim. Ama nedeni belli olmayan sebeplerle doktor gözetiminde olmama rağmen, bebeklerimi doğum olmadan kayıp etmenin sıkıntısı, en güzel birkaç yılımı götürmüştü. Artık umudumu kesmişken eşimin doktora çalışmalarını yaptığı Almanya’ya gittim ve ilk işim bir doktora gitmek oldu. Sorunumun olmadığını ancak hamilelik sürecini izlemek istediğini söyleyince tabi ki rahatladım.  Yeni bir sürece girdim. Bebeğimi kayıp etme endişesiyle garip memlekette 9 ay sırt üstü  yatmanın ne kadar zor olduğunu anlatmaya kelimeler yetmiyor. Kapımı çalan yakınım yok. Tek dayanağım, sırdaşım, dostum, bakımımı yapan eşimdi.  Şimdiki gibi değil iletişimin çok zor olduğu yaban ellerde, acemi anne olarak yavrumu kucağıma almanın mutluluğunu kelimelerle ifade etmem mümkün değil!

Yıllar birbirini kovaladı, oğlum ilkokula başladı, ama ilkokul sürecinin bir kısmını eşimin ve benim yurt dışı eğitimlerimiz nedeniyle İngiltere ve Amerika’da geçirmişti.

Amerika’da ilkokul 3. Sınıfa başlamıştı.Öğrencileri filmlerde gördüğümüz sarı renkte olan okul otobüsü okula taşırdı. Ev okul arası yaklaşık 10 km civarında idi. Oğlum okula gideli sadece 3-4 gün olmuştu, İngilizce bilmiyordu. Sabah servis ile okula gönderdiğim oğlum öğle sonu gelmesi gereken servis ile gelmeyince evde panik başladı. Eşim hüngür hüngür ağlayarak araba ile ev okul arasını arıyor, okula gidiyor yok. Polislere haber verdik, yol güzergahına bakılıyor yine yok cevabı. Garip ülkede garip olmanın kırbacını yedik diye düşünüyor ve pencereden pencereye koşuyordum. Yaklaşık geçen birkaç saat bize asır gibi gelmişti. Eşimin “oğlum seni kaybetmek için mi buraya getirdim” diye haykırması beni bitiriyordu.  Kendisini sorumlu tutuyordu. Polislere açıklama yapabilecek hali kalmamıştı. Anlatabildiğim kadar onlara anlattım ve onlar aramak için ayrıldılar.

Artık belimin eğildiğini hissediyordum. Garip ellerde bulduğum çocuğumu bu defa da garip ellerde mi kayıp ettim diye hıçkırıyor ve pencereden bakarak onun hayalini görüyordum.  “Anneeeeee..” diye bir ses ile aksi yöne baktığımda koşmaktan bitap düşmüş ter içinde kalmış oğlumu görünce sokağa nasıl çıktığımı hatırlamıyorum, sadece kucaklaşıp konuşmadan ağlaştığımızı hatırlıyorum. Servisine geç kalan oğlum lisan problem nedeniyle de öğretmenine sorunu anlatamayacağını düşündüğü için labirent gibi olan yollara yaya koyularak evi bulmuştu. Rabbime hamdolsun ki böyle küçük bir sınavdan geçirdi belki de?

Kayıp çocuğun ailesi olarak birkaç saat bu ruh hali bize çok uzun süre geldiği gibi, aradan geçen 23 yıl o kötü hatırayı küllendiremedi. Her anlatışta aynı anı yaşıyor gibiyim.  O günden beri kayıp çocuk ilanları içimi yakar, gözlerimi buğulaştırır.

En değerli hazinemiz çocuklarımıza sağlıklı, mutlu, başarılı, yaşamın bilincinde oldukları bir ömür diliyorum.

Etiketler

Yorumlar

Yorum Yapın !

Yorum yapmak için oturum açmalısınız.