HASTANEDEN MANZARALAR
- Kategori : 2009,Ekim,Gazete Yazılarım
- Yorum Yok
- Ekleyen : Nurhayat VAROL
- Okunma :1.283 kez okundu
Bazı insanlar hastalık hastasıdır. Sürekli kendini dinleyen, en küçük bir rahatsızlığında soluğu hastanalerde alan birçok insan vardır. Bu kişiler “hastayım, şuram ağrıyor, durumum kötü, ölüyorum” sözcüklerini kullanmaktan ve kendilerini acındırmaktan büyük zevk alırlar. Hastalık hastaları, acındırma hissi ya da hastalık bahanesi ile kendilerinin aranıp sorulmasını sağlamak için çaba sarf ederler. Beklide ilgi odağı olmak hoşlarına gidiyordur. Çevremde aile yakınlarım içerisindeki bazı kişilerin, bazen günde 2-3 özel doktora gittiklerine şahit olmuşumdur. Hatta para verip özel muayenehanede gittiklerinde, iyileştiklerini sanan ama diğer taraftan para vermeden muayene oldukları daha yüksek kariyerli doktorlara ise “O birşey bilmiyor, beni daha hasta etti” diyenlere rastlamışımdır.
Elbette ki sağlık insanoğlunun en dikkat etmesi gereken bir unsurdur. Sağlıklı değilseniz, dünyayı size verseler ne yazar! Sağlıklı bir yaşam için düzenli bir hayat tarzınızın olması gerekir. Ama üzelerek belirtmek gerekir ki, acaba kaçımız sağlığımıza dikkat edebiliyoruz! Ancak hastanelere muhtaç olduktan sonra sağlığın ne kadar ciddi olduğunu fark ettiğimizde ise genelde geçikmiş oluyoruz.
2 Ekim’den beri hastanedeyiz. Eşimin kriz geçirmesini çok şükür çok ucuz atlattık. İnsanın hayata pamuk ipliği ile bağlı olduğunu bir kez daha gördük. Hastanede kaldığımız süre içerisinde iyi bir gözlemci olarak çevreyi izledim. Hastaları, hasta yakınlarını, hemşireleri ve doktorların davranışlarını ister istemez takip ediyorsunuz. Orada da farklı bir hayatın olduğunun da farkına varılıyor.
Millet olarak sıradışı farkındalık yaratan çok güzel gelenek ve göreneklerimiz var. Ölümlerde, düğünlerde, bayramlarda, hastalık durumlarında eş-dost dayanışma içerisinde olur ve manevi desteklerini asla esirgemezler. Ev sahibine adeta “ben yanındayım, senin üzüntünü paylaşmak, mutluluğunu da görmek ve katlamak için buradayım” der gibi varlıklarını hissettirirler. İyi niyetin hakim olduğu bu güzel adetlerimiz bazen de çok abartılmaktadır. Yoğun bakımı kim dinler?, Doktorlar, güvenlikçiler istedikleri kadar “yasak” desin. Bir yolunu bulup hastaya ulaşırız. Sözüm ona ziyaret ederek ve sohbete dalarak hastaya moral verdiğimizi sanırız. Hasta utanma pazarına ziyarete gelen arkadaşlarına ve dostlarına olayı defalarca anlatmaktan tükenir, ama kurtuluşu yoktur bu tür eziyetlere katlanmak zorundadır. Bazı hastalar da ziyaretcilerin çokluğu ile övünürler. Ziyaretler sırasında yorulmaları, hatta hastalıklarının artması riskini dikkate almazlar.
Hasta rekafatçileri de farklı davranışlar sergiler. Özellikle bazı bayanlar hakikaten nerede veya neden hastanenin içerisinde olduklarının farkında değildirler. Ses çıkaran ökçeleri ile koridorda volta atarken, hastaların bu sesten rahatsız olabileceklerini asla akıllarına getirmezler.
Bazı hemşireler koridora çıkarak doktorları çağırırken bağırdıklarında, hastalara verdikleri rahatsızlıklan bihaberdirler. Hastanın koluna yapıştırdıkları plasteri öyle hızlı çekerler ki hastanın kabaran ve sızlayan derileri umurlarında değildir. Hastalar da gördüğü bu ekstra eziyet ve davranışlara göz yummak zorunda kalırlar.
Temizliğin ön planda olması gereken yerlerden birisidir hastane. Hastaların bir kısmı hastane enfeksiyonundan paylarını almaktadırlar. Şirketlerin temizlik işlerini üstlenmesiyle birlikte hastaneler fiziksel anlamda temiz görünüme kavuştular. Ancak kaba temizlik ile iş bitmiyor. Çalışan sağlıkçıların bazılarını anlamak mümkün değil. Hemşirelerin ilaçları kutudan çıkarıp avuçlarına alarak hastaya vermeleri son derece itici bir davranış idi. Tezatlıklar mı desem yoksa biraz da hastayı hiçe saymak mı desem; aynı hemşire eli ile ilacı verdikten sonra yiyecek ikram ettiğimde “hocam ellerim kirli ellerimi yıkamadan elime yiyecek alamıyorum içime sinmez” demez mi!
Hasta yakınları ve akrabaları arasındaki kavgalara da hastanelerde şahit olabilirsiniz. Evlatları, babalarının kriz geçirme nedenleri yüzünden birbirini suçlar ve çekinmeden koridorda yüksek sesle tartışabilirler. Diğer hasta yakınları ise artık kendi hastalarını unutup bu tartışan kişileri yatıştırmak için savcı ve hakim rolü alabilirler (!).
Hastane koridorunda tanışan refakatçilerin ilk muhabbetleri hastalarının sorunları. Bu süreç sadece 10-15 dakikadır. Karşılıklı aileler sülalelerini anlatırlar, sohbetin devamında akraba oldukları yada baba dostu olduklarını anlarlar. En fazla yarım saat sohbetin devamında artık aile sırları verilmeye başlanır. Diyalog gelin- kayınvalide ilişkisine gelir ve sohbet derinleşir gider!
Sonuç olarak 5 gün hastanede refakatçi olarak kalmam, ülkem insanlarının hastane boyutundaki davranışlarını görmeye yetti. Kendimize has özelliklerimizi her alanda göstermede üzerimize yoktur. Oysa birkaç kez Almanya’da ve Amerika’da hastanelerde kaldığımda, gördüğüm davranış ve manzaralar çok farklı idi. Oralarda hastanın en yakını dahi hasta ziyaretine geldiğinde çiçeğini bırakır, hastanın elini tutar ve sadece 5 dakika sonra sessizce ayrılır. Koridorlarda insanı ürkütecek kadar sessizlik vardır. Başka odadakiler ile muhabbet yoktur. Sadece zorunlu selamlaşma sözcükleri ile iletişim kurarlar. Bu kadar mesafeli duruş da bizi sıkar.
Eşimin hastalığı nedeniyle ziyarete gelen, telefon ederek geçmiş olsun dileklerini ileten tüm arkadaş ve dostlara teşekkürlerimi iletir, herkese sağlıklı bir yaşam dilerim.
Etiketler |
Yorumlar
Yorum Yapın !
Yorum yapmak için oturum açmalısınız.