İNGİLTERE’DE EĞİTİM SEFERBERLİĞİ
- Kategori : 2014,Gazete Yazılarım,Mayıs
- Yorum Yok
- Ekleyen : Nurhayat VAROL
- Okunma :1.400 kez okundu
Geçen hafta içerisinde İngiltere’de Sunderland Üniversitesi’ne gittim. Doğrusu ilk indiğim an heyecanlandım. Neden mi? 21 yıl önce YÖK tarafından eğitim almak üzere İngiltere’ye yine yalnız gitmiştim. İlk gittiğim gece benim için kiralanan 4 katı kullanılabilen çok büyük ahşap eski bir ev hayatımın kâbusu olmuştu. İlk defa bir evde korkarak sabahlamıştım. Türkiye’den 11 kişilik grupta tek bayan olmanın sıkıntısını ilk defa orada yaşamıştım. Ama benden önce giden hemşeri hocalarımız ertesi gün kendi ev imkânlarını bana sunmuşlardı. Yaşadığım şehir Bradford beni hayal kırıklığına uğratmıştı. Çevrede Pakistanlı ve Hindistanlıların sayısı oldukça fazlaydı. Kullandıkları baharatlar o kadar abartılıydı ki kiralık ev ararken onların sahibi oldukları evin kapısına kadar gidip hemen dönüyordum. Eve sinen farklı bir koku vardı. Sokaktan geçerken evlerinin kapısı açık ise yine sokakta o keskin kokuyu almak mümkündü. Bu nedenle oturulabilecek şartlarda ev bulmada ciddi anlamda zorlanmıştım.
O zaman büyük oğlum Cihan ilkokul 4. Sınıfta, küçük oğlum Serkan’da ilkokula Türkiye’de başlamıştı. Okullarına ancak 1 ay gitmişlerdi ki onlar da İngiltere’ye gelmişlerdi. İlk günlerde okula başlayamayacakları için yanlarında birisinin olması gerekiyordu. Eşim benim mağduriyetimi en aza indirebilmek için elinden geleni yapmış, babamın da yanıma gelmesini sağlamıştı. Bir ülkede geçirilen ilk ay mutlaka sıkıntılı olur. Sistem farklılığı, adaptasyon dönemi, özlem, yalnız olmanın verdiği sorumluluk, garip yerde kendisini daha çok belli ediyor. Babam fazla kalmaya dayanamayıp 2 ay sonra Türkiye’ye dönmüş ben ve çocuklarım orada yalnız kalmıştık. 9 ay artık eğitimi tamamlayacaktım. Askerlik gibiydi ilk günler. Temiz ev bulmak çok zordu. Zaman geçtikçe sorunlar azaldı ve son 2 ay eşim de gelince rahatlamıştım. O yıldan beri İngiltere denince aklıma kapalı hava onun yansısı bazen kapalı ruh hali, rüzgârlı ve yağmurlu hava, sabahları yürürken yol kenarına atılan çok sayıda şemsiye, saat 17.00’den itibaren kapanan mağazalar, marketler, akşam saatlerinde sessizleşen sokaklar gelir. Akşam saat 19.00 suları hafta içi artık terk edilen şehir havasına bürünen şehir, biz gürültülü toplum için çok sessiz gelirdi.
21 yıl sonra aynı ülkeye tekrar gitmek, bazı anıların yeniden canlanmasına neden oldu. Şehir farklı dahi olsa sokaklar, evlerin mimari şekilleri birbirlerine benziyorlardı. O evleri sık sık görüntüledim. Hem sevinçle, hem gözleri doluk bakakaldım evlere. Sanki o yıllara döndüm, küçücük çocuklarım bana sahiplerdi, ben onlara sahiptim. Gezdikçe evlerin önündeki bahçede oynuyorlar sandım. Parkları gördüm, onları mutlu etmek için gittiğimiz parklar ve onlarla futbol oynamalarımız canlandı yine hafızamda. Oysa onlar şimdi baba olmuşlardı. Acımasız takvim yılları çabucak eskitiyordu. Anılar bitmiyordu, kısa zamanda çok yer gezebilmek için gayret gösterirken anılarımı da beraber gezdirdim, gülümsedim, duygulandım, buruklaştım, gözlerim doldu, gözlerim oradan ayrıldığımız yıldaki tabloyu aradı.
Geçen hafta Türkiye’den giderken ilk olarak Edinburgh’a indim. Edinburgh İngiltere’nin kuzeyindedir. İskoçya’nın başkentidir. Havaalanından metro ile tren istasyonuna giderek asıl gitmek istediğim Sunderland treninin vaktinin gelmesini bekledim. Bu bekleyiş iyi oldu. Çünkü Edinburgh’u birkaç saat dahi olsa görme fırsatı buldum. Güney İngiltere ile farklı dokusu vardı sanki. Tarihi yer, sokak planları aynı, sistem aynı, ancak yabancı azınlıktaydı. Çok fazla güneş ışığıyla karşılaşmayan soluk benizli İskoçlar dikkati çekiyordu. Şehir içi ulaşımı sağlayabilmek için toplu taşıt araçlarını kullandım. Farklı kültür hemen kendisini gösteriyordu. Yolcuların cep telefonlarında çok konuşmamaları dikkatimi çekti. Oysa bizde 15 dakikalık minibüs ile ulaşımda bitmek bilmeyen telefon melodileri, yüksek ses ile konuşmalar bütün yolculara dinletilmektedir. İngiltere’de tren yolculuğunda her bir vagonun ayrı özelliği vardı. Bizim seyahat ettiğimiz vagon sessiz vagon idi. Bir genç kız telefonda konuşurken görevli hemen gelip uyararak ses çıkarmamasını istedi.
Sunderland Üniversitesi’ne gitmemdeki neden şu idi; Fırat Üniversitesi ile Sunderland Üniversitesi arasındaki iş birliğine ait girişimleri İngiltere’de Sunderland Üniversitesinden Dr. Chris Bowerman ile başlatmaktı. Sunderland Üniversitesi öğrencilerine ve öğretim elemanlarına uzaktan eğitim konusunda saat ders verdim.
Sunderland Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Fakültesi, Bilgisayar, Mühendislik ve Teknoloji Bölümü Başkanı Dr. Alastair D. Iron ve aynı bölümde öğretim üyesi Dr. Chris Bowerman ile işbirliği konusunda saatlerce görüştüm. Bilahare Dr. Bridget Cooper ile uzaktan eğitim konusunda her iki kurumdaki uygulamaları tartıştık. Sunderland Üniversitesi Uluslararası İlişkileri Geliştirme Birimi Başkanı Nicola Jackson ile görüşmelerim oldu. Öğrencilere toplam 8 saat ders verdim.
Üniversitelerde sınıf mevcutları çok azdı. 8 öğrencisi olan dersleri gördüm. Özel dersten farkı yoktu. Laboratuvarlar bizim sistemdeki laboratuvarlar gibi olanda var ancak, Sunderland Üniversitesi’nde dikkat çeken bir laboratuvar şekli vardı. Binaya girişteki büyük hol paravanlar ile ayrılmış bu paravanlar ancak omuz hizasında. Her bölüm A, B,C…… diye adlandırılmıştı. İlk girişte serbest çalışma alanı olarak düşünmüştüm. Sonra öğrendim ki derslerin yapıldığı laboratuvarmış. Her bir harfin olduğu koridor ayrı bir hocaya ait olan dersin laboratuvar dersi. Her bir öğrenci kendi bilgisayarının başında uygulama yapıyordu, sessizlik hâkimdi. 3-4 teknisyen masalarında oturup olabilecek sorunları çözmek için görevdelerdi. Ne kadar sessiz ve huzurlu ortam diye düşünmüştüm. Hocaların öğrencilerin dikkatlerini toplama ve sessizliği sağlama gibi gayretleri yoktu. Ortam zaten oluşmuştu.
Bu görüşmelerin sonucunda iki üniversite arasında başlatılan bu iş birliğinin sürdürüleceğini ümit ediyorum.
Etiketler |
Yorumlar
Yorum Yapın !
Yorum yapmak için oturum açmalısınız.