ÖĞRENCİLER YARIŞ ATI MI?
- Kategori : 2019,Aralık,Gazete Yazılarım
- Yorum Yok
- Ekleyen : Nurhayat VAROL
- Okunma :567 kez okundu
Yaşam aslında bir sınavdır. Verilen mücadele bir sınavdır. Sınav sözcüğü eğitimli birçok insan için bile kişiyi heyecanlandırmaya ve huzursuz etmeye yetebiliyor. Çünkü hayatımızda defalarca sınanıyoruz. Sınav denince okuma yazma başladıktan sonra ilköğretim, ortaöğretim, üniversite eğitim kurumlarına giriş ile başlar, işe girerken, iş alanında yükseltilme gibi bitmeyen heyecanlar ile devam eder. Öğretim kurumlarında belli zamanlarda ölçme değerlendirme adına sınavlar yapılır.
Yüz yüze eğitim veya uzaktan eğitimde yapılan sınavlar artık yaşamın bir parçası haline gelmiştir. Kişiler yaşamın bir sınav olduğunu sonradan kabullenirler. Hayatımızdaki bu kadar yoğun ter alan sınavlar hafızalarda sınav psikolojisi olarak yer etti ve insanlarda farklı bir ruh hali oluşturdu.
Sınav strestir. Stres kişiyi zorlayan olaylar ve durumlar karşısında yaşanılan bedensel, ruhsal yüklenme baskı durumudur.
Sınav kaygıdır. Kaygı içsel ve dışsal tehlikeler karşısında hissedilen duygudur.
Sınav korkudur. Korku çeşitli tehlikeler karşısında hissedilen, ama kaynağı belli olan duygudur.
Sınav sürecinde bu duyguların yaşanması beklenir. Eğer yaşanmıyorsa öğrencinin hiçbir beklentisi yok demektir. Şans oyunu gibi bir denemenin ötesine geçmez. Bu duyguların aşırı yaşanması da gerçek başarıyı sergilemeyi engelleyebilir.
Sınav kaygısını artıran birçok çevresel faktörler bulunmakta ve sınava girecek adaya nasıl yaklaşmak gerektiğini bilmeliyiz. Sınava girecek kişi “başarısız olursam hayatım mahvolur, rezil olurum, işsiz kalırım, kendimi affetmem” diyerek sınav sonucuna bu anlamları yükler.
Öğrencinin kendisinden beklentileri ve kendisiyle ilgili olumsuz düşünceleri yine kaygıyı artırır. Örneğin; der ki “ben başaramam ama başarmam gerekir.”
Öğrencinin aile yakınlarının onun için olumsuz düşünceleri ve ondan beklentileri olabilir. “Sen başaramazsın, yüzümüzü kara çıkarma, kazanırsın gibi…”
Öğrencinin en yakınlarının ve öğretmeninin sınav sonucuna yükledikleri anlam: Çocuk sınavı kazanırsa baş tacı, kazanamazsa kendisinin değerden düşeceği endişesi.
Öğrencinin kaygısını gözlemleyip ailenin bu anlamda yardımcı olması, doğal olarak olabilecek tereddüt ve heyecanlarını yansıtmaması gerekir.
Zaten sorumluluk sahibi çocuklarımız ilkokula başladıktan 3 yıl sonra sınav baskısı altına girerek özel dersler, etüt çalışmaları, okul arasında koştururken kendisine maddi manevi emek veren ailesine karşı büyük sorumluluk duyar. Yarış büyüktür. Bazen düşünüyorum, bu çocuklar yarış atı gibi sınavlara koşturuluyor. Adeta çocuk çocukluğunu yaşayamıyor. Oyuna, spora, kitap okumaya zaman ayıramıyor. Dinlenme saatlerinde de kendisini sanal alemde, yani telefon ya da bilgisayardaki oyun ve sosyal medyada bulmaktadır. Aile bazen de çocuğun dışarıya çıkmasını engellemektedir.
Duyuyorum aile “Bu yıl çocuğumun sınav yılı. Oyun esnasında bir yeri kırılırsa, grip olursa ders çalışmasına engel olur” diyerek çocuğu sanki kafes içerisine alıyor. Bazen bu cümleyi hayretle karşılıyorum, sınav her şeyin önüne geçmiş diyorum. Ama aile ve çocuğun verdiği maddi-manevi emeği görünce de hak vermemek mümkün değil. Bu anlamda kuşaklar arasında fark var demiyorum, sanki uçurum var. Evet, çocuk ve aile emeğinin karşılığını çoğunlukla alıyor. Ama fanus içerisinde yıllarını geçiren bir çocuk kendisini sosyal çevreye kapatıyor. Onun devamı olarak da aile ve sosyal çevre ile iletişim kuramayan, hatta bir arada bulunmak istemeyen, aynı ortamda karşılaşıp selam dahi vermemek için çaba gösterdiklerini görüyoruz.
Çocuklara sınav ortamından farklı bir dünyanın varlığı, çalışmak ile birlikte sosyal çevreye de ihtiyaç olduğu farkındalığının verilmesi, biz ebeveyn ve eğitimcilerin görevleri arasındadır.
Etiketler |
Yorumlar
Yorum Yapın !
Yorum yapmak için oturum açmalısınız.