ŞAKA YAPMA NURİ ORHAN HOCA
- Kategori : 2015,Gazete Yazılarım,Şubat
- Yorum Yok
- Ekleyen : Nurhayat VAROL
- Okunma :1.669 kez okundu
Ölümün yüzü soğuk deriz. Hem de nasıl soğuk… Özellikle tanıdıklarımızı kayıp ettikten sonra onunla olan diyalog veya paylaşımlar film şeridi gibi göz önünden geçer. Tanımazsak bazen “Allah rahmet etsin” der geçiştiririz, bazen beynimizi sorgularız, anılarımız var mıydı? Diye. Bazen gözyaşları damla damla durmadan akar, bazen olamaz böyle bir haber deriz, bazen şaka ya bu sevimsiz bir şaka deriz…
İşte 20.02.2015 Cuma günü Prof. Dr. Nuri Orhan hocamızın vefat haberi duygulardaki, beyinlerdeki bütün taşları yerinden oynattı. Gece saat 02 sıraları evde yalnızım ders notu hazırlıyorum, oğlum Serkan Amerika’dan bana mesaj gönderiyor. “Anne Nuri Orhan Hoca olmus doğru mu?” Bilgisayarında Türkçe klavye yok ama “olmus” ifadesini “ölmüş” olarak anlamadım, çünkü yakışmıyordu. Ben de oğluma hemen “ Nuri Orhan Hoca ne olmuş?” diye sordum. Aklıma gelen şey bir başka görev mi verildi? Oğlumdan aldığım cevap “olmuş derken vefat etmiş demek istedim” deyince haberin güvenir olup olmadığını sordum. Haber kanallarına bakıyorum, sosyal medyaya bakıyorum hiç isim geçmiyor. Ben de “birisi hiç de hoş olmayan şaka yapmıştır” diye düşünürken dakikalar sonra sosyal ağda çevrimiçi olan arkadaşlarımın yazmalarını bekledim. Saatler ilerledikçe mesajlar yağmaya başladı. Gerçekten şaka gibi bir haber, şaka gibi bir ölüm…
Nuri Hocam ile 1991 yılı Kasım ayında Bradford İngiltere’de tanışmıştım. Ben bir projeden dolayı 9 ay eğitim görmek amacıyla gitmiştim. Nuri Hocam benden önce gitmişti. Eşim, ben gitmeden önce Nuri Hocayı arayarak benim gideceğimi, kiralık ev bulma konusunda yardımcı olmasını rica etmişti. Birkaç gün sonra gelen mesajda bana ev bulduğunu yazmıştı, çok mutluydum ve minnettardım.
Garip bir ülkeye yalnız gidecektim, öncelikle kalabileceğim bir evin olması mutlaka ilk gereksinimdi. İngiltere’ye giderken Paris’te aktarma yaptığımız hava yolu şirketi greve girmişti. Paris’ten sonra karayolu, Manş Denizini feribot ile, devamı tren ile derken Bradford’a ulaşmıştım. Bana yaklaşan iki Türk arkadaş kendilerini tanıttılar. Elazığlı ve kendilerinin de akademisyen olduklarını Nuri Hoca’nın beni beklediğini, kendisinin beni karşılamak istediğini ancak, yolculuktan olan gecikmeden dolayı bulunmadığını ve kendisinin de il dışında olduğunu söylediler.
Nuri Hoca’nın benim için kiraladığı evin anahtarı beni karşılamaya gelen arkadaşlardaydı. Birlikte eve gittik, bavullarımı taşımama yardım ettiler ve ayrıldılar. Ev o kadar büyük ve eski ki sayabildiğim 4 kat, çatı katına devam eden merdivenleri, bazı kapıları kilitli, mutfakta şöminenin önünde duran harç, eski ev olmasından dolayı gecenin sessizliğinde çıtırtı sesleri çok yorucu yolculuktan sonra yabancı ülkede tek başına kalan bir bayan için elbette sıkıntılı ortamdı. Evin korku evi gibi bir ev olması, çocuklarım ve eşimden ayrılıp gitmem de galiba duygusallığımı artırdı ki kendimi o gece çok kötü hissetmeme ve en yakın zamanda Türkiye’ye dönmeyi düşünmeme neden olmuştu.
Rahmetli Nuri Hocam ertesi gün nezaketen gelip beni gördüğünde unutamadığım tablo şu oldu. Başını kaldırıp bana tuttuğu dört katlı eve baktığında “Abla sende iyi yürek var, nasıl kaldın bu evde, ben çekinirdim “ deyince verdiğim cevap “ Eeee, Nuri hoca sen bu gövdeyle, bu cüsseyle bu evden korkuyorsan, benim için neden tuttun?” Yine nüktedan haliyle cevaplayarak yeni ev arayışına girmiştik. Aradan yıllar geçti, zaman zaman yine şaka yaparak “Abla seni takdir ediyorum nasıl kaldın o evde?“ derdi.
Daha sonra aynı fakültede görev yaptık. Zaman zaman aynı mekânlarda oturduk sohbetler ettik. Ciddi ya da can sıkıcı olayları dahi anlatırken keyif çıkarırdı. Kendisinin her haliyle barışıktı.
2012 yılından beri Rektör Yardımcısı olarak görev yapmaktaydı. Göreve geldiği günden beri tavırlarında değişiklik olmayan ender idarecilerdendi. Ben yine ablaydım. Çalıştığım fakülteden sorumlu Rektör yardımcımızdı. Doğrusu bu yerinde verilmiş bir karar diye her zaman düşünmüştüm.
Yurtdışında SCI tarafından taranan bir sempozyumda bildirim kabul edilmişti. Kendisiyle konuştuğumda “iyi bir yerde yayın bu” diyerek tebrik etmiş ve tabii ki izin verileceğini sözlü de dile getirmişti. Hemen başvurumu yapmıştım ve görevlendirmem onaylanmıştı. Hazırlıklarımı yapmıştım ki bir başka kanaldan ve olmaması gereken yerden, verilen izinin iptali kararının gelmesi düşündürücüydü. Hemen Nuri Hocama durumu aktardığımda iznin verildiğini aksi bir şey olmayacağını söylüyordu. Benim kendisine ifadem şu olmuştu. “Nuri Hocam böyle kaliteli bir yayının çıkacağı sempozyuma verilen izinin iptal edilmesi, beni çok üzmedi. Çünkü son verilen görevlendirme kararının iptal edilmesi iyi niyet taşımadığına inanıyorum. Bazı yerlerde vardır günah keçisi. Ben de onlardan birisiyim. Asıl beni üzen sizin yetkili olarak verdiğiniz olumlu kararın bir başkası tarafından engellenmesidir” demiştim. Bana belli etmese de olaya üzüldüğünü ve bozulduğunu anladım. Nitekim de bu konuyu kınayarak ilgili yerlerde dile getirdiğini, bazı yetkili ağızlardan duymuştum.
Üzüldüğü ya da stresli konuları dahi anlatırken onu kendi nüktedanlığıyla anlatan üslubu unutulmayacak. Daha birkaç gün önce en son karşılaşıp “Nasılsınız ?” diye sorduğumda, kendisiyle barışık haliyle cevaben “Şişkoyum” demesi hiç unutulmayacak. Görünüşte olayları şaka ile anlatan ancak, iç dünyasında fırtına estiren hocamızın vefatı da şaka yapar gibi oldu, ardından fırtınalar estirdi.
Nuri Hoca’ya Allah rahmet etsin. Yakınlarına, sevenlerine başsağlığı dilerim.
Etiketler |
Yorumlar
Yorum Yapın !
Yorum yapmak için oturum açmalısınız.