SORUNLU TOPLUM KURULUŞLARI (!)
- Kategori : 2019,Ekim,Gazete Yazılarım
- Yorum Yok
- Ekleyen : Nurhayat VAROL
- Okunma :591 kez okundu
Nerdeyse her gün yeni bir Sorunlu (Sivil) Toplum Kuruluşu (STK) adı ile karşılaşıyoruz. Sivil Toplum Kuruluşları, resmi kurumların dışında kalıp bağımsız çalışırlar. Politik, hukuki, kültürel, eğitim ve amaçları doğrultusunda oluşum içerisine girerler. Çalışanlar ve üyeler gönüllülük esasına göre çalışırlar. Kâr amacı gütmezler ve gelirlerini de üye aidatları ve bağışlardan sağlarlar. Sivil Toplum Kuruluşları sendika, oda, vakıf ve dernek adı altında faaliyet gösterirler.
Belki oda oluşumu yıllar önce çok daha az sayıda idi. Belli başlı birkaç meslek odaları vardı. Gün geçtikçe nerdeyse her meslek alanı oda oluşturdu.
Yıllar önce sendikalara üye olurken kılı kırk yarardık. Birçoğu politik amaçlı kurulurlardı. 1980 öncesinde sendika denilince, o zamanki hükümete ve devlete karşı politik direniş içerisinde yer alan kitleler anlaşılıyordu. Sendika üyelerinin de amaçları genelde politik idi. Gösteriler olaylı, hatta kanlı biterdi. Mutlaka muhalif gruplar ile çatışılırdı. O yıllarda sendikal faaliyetlerin ürünü olarak sendika patronları anılmaya başlanmıştı. Sendika yöneticilerinin bir kısmı gönüllü çalışanların haklarını korumaktan ziyade, kendi menfaatlerinin peşindeydiler. Sendikanın imkânlarını kullanarak kendi yaşam standartlarını üst düzeyde tutmasını başarmışlardı.
Sendikalar öyle bir güçlenmişlerdi ki gösteriler sırasında miting alanlarında etrafı yağmalayabiliyor, polisle çatışmaya çok rahat girebiliyordu. Sendika yöneticilerin bir emri ile kitleler harekete geçebiliyor ve hükümetler, işverenler karşısında güç gösterisi yapabiliyorlardı. Bu gösteriler sırasında ölenler de oluyordu. Ama gözden kaçan bir husus, o dönemlerde sendika yöneticilerinin bazıları sendika imkânlarını kullanarak, yandaşları ile birlikte lüks bir hayat sürdürmeleriydi. Dahası bazı sendika yöneticileri, doğru dürüst eğitim almamalarına karşın, hayatlarında hiç de gelemeyecekleri konumlara yükselebilmişti. Örneğin ilkokul mezunu bir kişi sendika bünyesinde yönetici pozisyonuna yükselebilmiş ve kitleleri bir sözü ile harekete geçirmenin gücünü hissedince de “Ne oldum delisi” misali çılgın tasarruflar içerisinde girebilmişti.
Yukarıda çizdiğim görüntüsü yüzünden sendika denildiğinde o dönemlerde hep ürküyordum ve açıkçası korkuyordum da… Geçmişteki olayları düşündüğümde üniversite yıllarımdaki 1977 yılındaki kanlı 1 Mayıs İşçi Bayramı aklıma gelir. Akabinde 1980 darbesi yapıldı. Bu darbe ile birçok sendika yöneticisi uzun yıllar hapis yattı. Bazıları cezaevlerinde çok acı da çektiler. Haksız yere suçlananlar da oldu. Velhasıl sendikalarda yöneticiliğin debdebesini yaşayanların önemli bir bölümü sonradan çok kötü yaşam koşulları ile karşı karşıya kaldılar. Mal varlıkları ellerinden gitti. Bazılarının çoluk çocukları ülkeyi terk etmek zorunda kaldılar.
Bu yaşanan olumsuzluklardan sonra uzun yıllar Sendikal ve Dernek oluşumları yavaşlamıştı. Sivil toplum Kuruluşları değil, Sorunlu Toplum Kuruluşları haline dönüşmüşlerdi.
Avrupa yasaları çerçevesinde STK’lar yeniden güçlenmeye başladı. Yeni oluşumların bazıları belli siyasi görüş mensupları olduğu halde icraat ve işbirliğinde farklılıklar göstermeye başladılar.
STK’lar içerisinde özellikle sendikalar sayesinde üyelerin hükümetler, işverenler ile pazarlık güçleri arttı, temsil ettikleri topluluğun, bireyin haklarını daha kolay savunur ve arar oldular. Üyeler de temsil edilmenin rahatlığı ile mağduriyetlerini giderileceğine inandılar.
1980 sonrası yaşanılan sıkıntıları görenler uzun yıllar çeşitli alandaki STK’lardan kaçar oldular. Ancak son yıllarda artık ihtiyaç gibi birçok kişi kendisine uygun bir dernek, bir oda ya da bir sendikaya tutunmak zorunda hissettiler kendilerini…
Amacı doğrultusunda hizmet veren ve tüzüklerinde yazılı faaliyetlerde bulunan dernek oluşumu arzu edilir. Ancak görüyorum ki bir araya geldiklerinde ya da sosyal ağ üzerinden amacı aşan söz ile sataşmalar hiç de yakışmıyor. Dernek başkanı, sendika başkanı ya da oda başkanı unvanını alan kimilerinin davranış tarzları değişebiliyor, havalara girebiliyor. Hani başkan ya… O nedenle kendilerini temsil edecek oluşum, başkanının seçim ölçütlerini yeniden gözden geçirilmeli. Sosyal medyada gerçekleşen sataşmalı tartışmalara yer verilmeden, gerekirse huzuru bozan kişiler gurup tartışma ortamlarından çıkarılmalı.
Hali hazırda Türkiye’de faaliyetlerine izin verilen yabancı Sivil Toplum Kuruluşları da vardır. Örneğin: 1994 yılında merkezi Almanya olan “Hürriyetçi Türk Alman Dostluk Cemiyeti” Antalya şubesini açmıştı. İngiltere, Fransa, Amerika Birleşik Devletleri, İsviçre, Japonya, Hollanda, Kazakistan, Malezya, Romanya, Libya gibi ülkelerin Türkiye’de sendika, dernek, KAGK (Kar Amacı Gütmeyen Kuruluşlar) şubeleri var.
STK’lar çok iyi yapılandıklarında, çok güven toplarlar. Bu kuruluşların yaptırım gücü sınırlı olmasına rağmen İnsan Hakları Gözlem Örgütü, Uluslararası Af Örgütü gibi bazı kuruluşlar uluslararası politikaları yönlendirme gücüne sahiptirler.
Gerçekten de insanlık faydasına hizmet veren, gösteriş ve siyasetten uzak sivil toplum kuruluşlarının başımız ve gözümüz üzerinde yerleri var. Ama kaprisleri, ne oldum delisi, kendini üstün görme hastalığı ve toplumda bir statü kazanma amacıyla bir dernek kurup, üzerine çullanacak yapıdaki Sivil Toplum Kuruluşlarının (pardon Sorunlu Toplum Kuruluşlarının) başkanlarını artık istemiyoruz.
Etiketler |
Yorumlar
Yorum Yapın !
Yorum yapmak için oturum açmalısınız.